-
1 para
para Geld n; HIST Para m (40. Teil des Kurusch);para babası steinreich; fig Geldsack m;para bozmak wechseln, fam klein machen;para canlısı geldgierig;para cezası Geldstrafe f;para çantası (oder kesesi) Portemonnaie n;para dökmek (sein) Geld vergeuden; (viel) Geld investieren;para etmemek zu nichts taugen; nichts hermachen;para ile değil spottbillig;para kırmak Geld scheffeln;para pul Geld n, klingende Münze;para sıkıntısı Geldsorgen pl;para tutmak Geld anhäufen; Geld haben;para yapmak fam Geld machen;para yemek Geld vergeuden; fig fam sich schmieren lassen;-e para yedirmek jemanden mit Geld überschütten; bestechen A;paradan çıkmak sich verausgaben;parası pul olmak jemandes Geld an Wert verlieren ( oder vergeudet werden); -
2 tutmak
I vt1) anfassen, anpacken; ( ele almak) in die Hand nehmenateşi tutarsan elini yakarsın wenn du das Feuer anfasst, verbrennst du dir die Handtut! fang!3) ( avlamak) fangen4) erwischen, ertappenbir iki yalanını tuttum ich habe ihn ein paar Mal beim Lügen erwischtgözlerini açık \tutmak (a. fig) die Augen offen haltenspor insanı genç tutar Sport hält jung7) abhaltenannesi küçüğü aptese tuttu die Mutter hielt das Kleine abbirini taşa \tutmak jdn mit Steinen bewerfenbir şeyi göz önünde \tutmak etw im Auge behaltenkendine bir avukat tuttu er hat sich einen Anwalt genommen10) kendini \tutmak sich zurückhaltenkendimi tutamadım ich konnte mich nicht zurückhalten11) einschlagenyol \tutmak einen Weg einschlagen, gehenbu yolu tutarsak güneş batmadan oraya varırız wenn wir diesen Weg gehen, werden wir vor Sonnenuntergang dort ankommenII vi1) ansetzenkireç/pas \tutmak Kalk/Rost ansetzen2) kabuk \tutmak Kruste bilden3) bekommen, kriegençarpıntısı/hıçkırık \tutmak Herzklopfen/Schluckauf bekommen4) ( para toplamı) kosten, betragen, sich belaufen (auf)masraflar... tutuyor die Kosten belaufen sich auf...hepsi ne kadar tuttu? wie viel kostet alles?bu( nlar) ne kadar tuttu? wie viel macht das?5) duası tuttu sein Gebet wurde erhörtyapışkan tutmuyor der Kleber hält nicht7) ( bir yüzeyde kalmak) liegen bleibenkar tutmuyor der Schnee bleibt nicht liegen8) ( sürmek) dauerniki saat tuttu es hat zwei Stunden gedauert -
3 temiz
temiz rein, sauber; fig sauber, anständig; adrett (gekleidet); gehörig, tüchtig (verhauen); Leben, Mensch: anständig; Wagen: ungebraucht;temiz pak adrett;temiz para Nettobetrag m;temiz raporu MED (Untersuchung:) ohne Befund (o.B.);temiz temiz adv (ganz) sauber;temiz tutmak sauber halten;temizci kadın Putzfrau f;temize çekmek ins Reine schreiben;kendini temize çıkar(t)mak sich rechtfertigen, fam sich reinwaschen;temize çıkmak sich als unschuldig erweisen;temize havale etmek Angelegenheit usw schnell abtun -
4 deniz
deniz sMeer nt, See f\deniz tutmak seekrank werden\deniz tutmamak seefest sein\denize çıkmak ins Meer stechen\denize girmek im Meer baden\denize indirmek vom Stapel lassen
См. также в других словарях:
para tutmak — para biriktirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
para — is., ekon., Far. pāre 1) Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit 2) Kazanç Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir. S. F. Abasıyanık 3) esk. Kuruşun kırkta biri Birleşik Sözler para… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bedel tutmak — esk. kendi yerine askerlik yapması için birini para ile tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
it sürü para kazan — ekmek parası kazanmak için it sürümek gibi bir iş tutmak bile ayıp değildir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
akıl — is., klı, Ar. ˁaḳl 1) Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us 2) ruh b. Bellek Hâlâ aklımda o tufan yağmuru. C. S. Tarancı 3) Öğüt, salık verilen yol Bu aklı size kim verdi. 4) Düşünce, kanı Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve! A. K … Çağatay Osmanlı Sözlük
alacak — is., ğı 1) Bir hesap gereğince daha alınmamış olan para, mal vb. şey, matlup, verecek karşıtı Bütün alacaklarımı topladım. 2) Alınması gerekli şey Çarşıdan alacaklarım için bir liste yaptım. Birleşik Sözler alacak verecek Atasözü, Deyim ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bedel — is., Ar. bedel 1) Değer, fiyat, kıymet 2) Bir şeyin yerini tutabilen karşılık Buna bedel içimde mumlar, mumlar, mumlar yanan bir karanlık var. A. Gündüz 3) Başkasının adına ve onun parası ile hacca giden kimse 4) sf. Eşit, denk Emsalini… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çeşni — is., Far. çāşnī 1) Yiyeceğin ve içeceğin tadı, tadımlık Çeşni olsun diye... 2) mec. Özellik Böyle samimi konuşmalarda sözlerimden hiç eksik etmediğim latife çeşnisini temin için burada kalmak için hatta üste biraz para da vermeye razıyım diye… … Çağatay Osmanlı Sözlük